1 Haziran 2011 Çarşamba

Zalim Otobüs

Toplu taşıma araçlarını özlediğimi fark ettim. Hazır İstanbul da iken, dedim bir hafta minübüsle, otobüsle, tramvayla yolculuk edeyim, metroya bineyim, metrobüsle dans edeyim, trenle raks edeyim. Lakin daha ilk turda, minibüste yalpaladım, sarsıldım, yenildim.

Minibüsler, toplu taşıma araçları arasında en toplusu, gerekenden 5 kat fazla yolcu alan kaptan şoförlerimiz yüzünden en toplu işkence aracı hatta. Hele işlek bir minibüs hattında yolculuk etmeye niyetlendiyseniz yandınız. Öncelikle 5 dakika civarı nefesinizi tutma kabiliyetiniz olmalı, 14 kişilik araca 54 kişi binince, kişi başına pek oksijen düşmüyor çünkü.

Ben zaten hatanın büyüğünü yaparak binmişim minibüse, toplu taşımaya 1-0 yenik başlamışım kafadan. Laptopla bindim araca. Ulan kendime zar zor yer bulurken bir de bilgisayarı nereye koyacaktım. Zalim popolardan, sert omuzlardan, kalın baldırlardan nasıl koruyacaktım biricik laptopumu. Neyse ki bindiğimde son bir boş yer vardı minibüste, hemen oturdum, diz üstü bilgisayarımı usulca dizlerime koydum.

Ama sen binme be teyzecim, en azından bi dolsun minibüs, görüş açım daralsın, seni göremeyeceğim bir zaman bin di mi. Teyze binince bi etrafına bakındı. National Geographic’teki belgesele döndü bir anda minibüsün içi. 60-65 yaşlarındaki teyzemiz araca binmiş, kendisine yer verecek genç körpe bir av arıyordu.

Eski avcıydı, tecrübeliydi, mükemmel koku alma duyusu sayesinde, yanımda cam kenarında oturan çocuğa yanaştı. Ben bi rahatladım tabi, bu bebe-bebe dediğime bakmayın benim 1,5 katım gibi kütlesi var- dururken benim yer verecek halim yoktu. Ama zalim çocuk da uyanık çıktı, defalarca yaşlı teyze ve amcalar tarafından apansız avlanan uyanık bebe, hemen savunma kalkanlarını açtı, önce kulaklıklarını taktı, akabinde 3 saniye içinde uykuya daldı. Vay uyanık velet, vay anasının gözü, vay terbiyesizin evladı.

Hemen bi göz gezdirdim aracın içine, ağzına sıçtığımın minibüsünde bu zalim veletten sonra en genç bendim. Ulan nasıl bir yaş aralığıydı bu, yok muydu bunla ile benim arama girecek yaşta bi yolcu, yoktu evet. İbne de uyanıklığın bokunu çıkardı, oskarlık oynuyordu, 3. saniyede uykuya dalan adi, 10. saniyede horlamaya, 20.saniyede ağzından cama salya akıtmaya başladı.

Veleti avlayamayacağını anlayan teyze gözlerini bana çevirdi, pençelerini bana doğrulttu. Tabi ben bi panik oldum, yanaklarım daha bi kızardı, gözlerimi kaçırdım, ayağıma tik geldi, titremeye başladı, yanağımdan aşağı bir ter damlası süzüldü. Avcı teyze kolay bir av olduğumu hemen anladı, aldı körpe bufalo kokusunu, daha da bi yanaştı. Diziyle dürttü, koluyla sıkıştırdı, tam saha pres yapıyordu avcı teyze. Kaçacak yerim kalmayınca mecburen kalktım, teyzeye yer verdim. Yer verince o çakmak çakmak bakan, bi kalkma da yedi sülaleni dürteyim senin diyen teyze gitti, lokum gibi bi teyze geldi.

-gerek yok evladım, otur sen(anlamı:yaa böyle avlarım ben adamı, debelenme de bi rahat dur)
-yok teyze sen otur(anlamı:yarım saattir bakışlarınla ağzıma sıçtın zaten, kıvırma teyze)
-sağol evladım(anlamı:ya işte böyle sıçarlar adamın ağzına, efendi ol işte böyle göt!)

Teyze oturdu, ben de laptopumu alıp dikildim ayağa. Ah ulan teyze otur oturduğun yerde di mi, hem avcı hem işgüzar çıktı teyze.

-çantanı bana ver evladım, ben tutarım.
-çok sağol teyze ya, böyle iyi.
-yok yok alayım onu ben.

Az önce benim dizlerimin üstünde olan dizüstü bilgisayarım şimdi teyzenin dizinin üstündeydi. Hiç de yabancılık çekmedi puşt laptop, hemen de attı kendini teyzenin dizlerine, insan bi direnir, bi naz yapar, yok. Tabi az sonra başına gelecekleri bilse, değil teyzenin dizlerine oturmak, üretildiği Çin'e kadar kaçardı.

Minibüs doldu bir anda, artık insan kalabalığından çıkıp hayvan kalabalığına dönmüştük. Misal burnum kaşınıyor ama burnuma benden yakın 6 kişinin eli vardı. Ayakta da sayılmazdım artık, bırakmıştım kendimi ama düşmüyordum, öyle bir tek vücut olmuşuz, tutacağı filan da bıraktım, düşecek boşluk yok ki niye tutayım.

İşte o sırada arkamdan bir çocuk sesi geldi. Çocuk dediğime bakmayın, dünyada kapladığı alan benden fazla ama yaş olarak çocuk. Belli ki anası bunu börek için doğurmuş, hamurunu kek için yoğurmuş, ben diyeyim 80, siz diyin 100 kilo. Yaş olarak da en fazla 6. Bu başladı ağlamaya, annesi çaresiz, kadın ters bir şey yapsa tek koluyla yaralar annesini, belli ki doğurduğu çocuktan korkuyor kadıncağız.

Yolcular da ters ters bakmaya başlayınca, bizim avcı teyze kendisinden beklenmedik bir merhamet örneği gösterdi.

-kızım çocuğu bana ver, gel kucağıma evladım.

Ulan manyak teyze, kör müsün, çocuk dediğin senden iri, sen kalk onun kucağına otur, ölmek mi istiyorsun.

Kucak lafını duyan gürbüz çocuk, şirin iri, obez velet, kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle aradan sıyrılıp atladı teyzenin kucağına, ben ise sadece bir ses duydum.

-ÇATIRTTTT!!
Dedim eyvah gitti teyzenin bacaklar, kırıldı dizler, eridi menisküsler ama teyze sırıtıyordu, hiç de acı duyan bir hali yoktu. Sonra ağzıma sıçan şu sözcükler döküldü teyzenin ağzından.

-ay çantandan ses geldi, kırılacak bir şey mi vardı evladım, yumurta mı vardı yoksa, ay akmasın üzerime.
-LAAANNNNNNN!!!!!!

1 yorum: