Bir Çarşamba günüydü, Galatasaray’ın Şampiyonlar ligi maçı vardı, PSV ile oynayacaktı cimbom. O maçı seyretmek büyük bir zevk olacaktı benim için, hayır Galatasaraylı değilim, Galatasaray yense de yenilse de fark etmezdi, belki ülke puanı için galibiyet iyi olabilirdi o kadar. İşin enteresan ve zevkli tarafı, maçı eniştemle seyredecek olmamdı.
Eniştem bu fani Dünya’nın gelmiş geçmiş en fanatik taraftarlarından biridir. Üstelik hiç kabul etmez bu durumu. Kendisine göre son derece objektiftir, her takıma eşit mesafededir, lakin Galatasaray’a biraz daha sempatisi vardır kendi deyimiyle. Şimdi o sempatiyi küçük bir örnekle gösterelim.
-Enişte Queresma mı, Pino mu?
-hımm..(bu “hımm”eşit mesafedeyim, objektifim hımm’ı), Queresma büyük futbolcu, tekniği çok iyi ama(bu “ama” fanatikliğin ama’sı) İyi bir Pino, Queresma’dan çok daha üstündür, Pino mükemmel bi futbolcu.
-peki Messi mi, Gökhan Zan mı?
-hımm..ulan sen benle dalga mı geçiyorsun!!!!
Maç akşam 21.45’te, Star Tv verecek , maça 10 saat olmasına rağmen eniştem hop oturup hop kalkıyor. Bir adet normal iki adet spor gazetesi almış, hepsini hatmediyor. Tv’deki tüm spor haberlerini tek tek izliyor, Galatasaray’ın ideal onbirini geçtim, Psv’nin yedeklerini bile ezberliyor. Kafasına göre taktikler veriyor, Arif’in ortalayacağı, Ümit Karan’ın kafayla atacağı golün simülasyonunu bile yapıyor.
-Arif böyle ortalar, Hakan Şükür yok, onun yerine Ümit Karan vurur kafayı, Hasan Şaş da gününde olursa o da kesin gol atar İstiklal.
-hayırlısı olsun diyelim enişte.
Fakat hiç de hesapta olmayan bir şey oluyor, eniştem ve teyzem o akşam misafirliğe davet ediliyorlar. Bu arada eniştemden bu kadar bahsetmişken teyzemi de es geçmeyelim. Teyzem demek emir demiri keser demek. Teyzem demek atar demek, teyzem demek başlarım maçına ulan demek, teyzem demek kapat şu televizyonu içimiz dışımız maç oldu bea! demek.
Tabi eniştem bi panikliyor, yine de şansını deniyor.
-ya hanım yarın gitsek misafirliğe olmaz mı?
-niye, maç var di mi, kesin maç var!
-evet teyze, gassarayın maçı var çokönemli.
-olum bi sus lan!
-başlarım maçınıza muçunuza be, 365 gün maç mı seyredilirmiş, adamlar çağırdı bi kere, söz verdim geleceğiz diye.
Teyzemler gurbetçi bu arada, yazları geliyorlar sadece, buraları iyi bilmiyorlar, gidecekleri yere kadar götürmem için benden ricada bulunuyor teyzem. Hem sen de gel bizle diyor, Neriman ablanın yemekleri nefistir bilirsin diyor, bilmem mi teyzecim diyorum ve geceye dahil oluyorum.
Bu benim için bulunmaz bir fırsat, eniştemin misafirlikte maç seyretme olayı çok ilginç olacak. Çünkü kendisi maç esnasında Dünya ile tüm bağlarını koparır, tamamen maça konsantre olur, o sırada deprem olmuş, kıyamet kopmuş hiç umurunda olmaz, maça bakarken ruhunu teslim eder eniştem, o derece konsantredir.
Akşam 20:00
Arabaya bindik, teyzem rahat, eniştem kaygılı.
-olum uzak mı gideceğimiz yer, yetişir miyiz maça?
-20 dakikalık yol merak etme.
-İstiklal sen bakma buna, sakın hız yapma evladım, yavaş sür.
-tamam teyzecim.
(Enişte kulağa eğiliş, fısıldayış)
-olum yetişemezsek, sıçarım bacaana!
20:45
Trafik yüzünden 45 dakikada anca varabildik eve. Eve giriş, oturma, yayılma derken dokuz oldu saat. Maça 45 dakika var, enişte hemen yemek masasına geçme niyetinde, karnını doyurup kendini televizyonun önüne atma planlarında.
-Neriman hanım, yine döktürmüşsünüz, geçsek mi sofraya?
(Teyze atarı)
-dur aa, ayıp ayıp, sanki kıtlıktan gelmişiz gibi.
-aa buyurun canım, sofra hazır zaten, geçin geçin çok rica ederim.
21:15
Sofraya oturduk, tahmin edileceği üzere eniştemi sanki bi atlı kovalıyor, sanki 25 senedir ağzına lokma girmemiş, utanmasa çorbayı, salatayı, tavuk kızartmasını aynı tabağa koyup, elleriyle ağzına tıkacak, o derece hızlı yiyor, çiğnemeden yutuyor.
-yavaş boğulacaksın yavaş!
-yok hanım normal yiyorum işte. Tamam ben doydum, ellerinize sağlık Neriman hanım, her zamanki gibi nefis olmuş yemekler.
21:45
Eniştem zamanlamayı mükemmel yapmış, tv’nin başında, başlama düdüğü çalıyor ve maç başlıyor.
Bu arada biz de yemekleri bitiriyor ve yavaş yavaş eniştemin yanına gidiyoruz, koltuklara oturuyoruz. Misafirlikte konuşulan klişe konulara, muhabbetlere başlıyoruz. Teyzem, Neriman Hanım’ın üniversiteye giden oğlunu soruyor, kadın anlatıyor da anlatıyor, ev tutmuşlar da ev arkadaşını hiç gözü tutmamış da, yurt da kötüymüş, ne yapsalar bilmiyorlarmış. Teyzem arada eniştemi dürtüyor, kaş göz ediyor, maçı bırak da muhabbete dahil ol diyor. Eniştem de gayri ihtiyari, onaylama, hak verme cümleleri kuruyor.
-ha evet, çok doğru, ne güzel, oh mis…
-anlamadım, oğlan 3 dersten kalmış, oh mis ne?
-ha pardon, geçer canım, akıllı çocuktur o.
Eniştem böyle küçük kazalar dışında gayet iyi idare ediyor durumu. Dönen muhabbeti takip ediyor gibi yapıyor ama ben gayet iyi biliyorum ki aklı tamamen maçta, ruhunu Galatasaray’a teslim etmiş durumda.
Bu sırada Neriman Hanım’ın kocası Süleyman Bey, çok dramatik ve heyecanlı bir hikaye anlatmaya başlıyor. Anlattığı hikaye o kadar ilginçti ki, teyzemle ben tüm dikkatimizle dinlemeye başladık, adeta hikayenin içine girdik. Hatta enişte bile arada kaçamak bakışlar atıyor, hikayeye kayıtsız kalamıyordu, top auta çıktığında veya Hasan Şaş kavga çıkardığında o da hikayeye kulak misafiri oluyordu.
Süleyman abinin anlattığı hikaye çok hazin bir hikayeydi. Üniversiteye giden oğulları Caner doğmadan önce 2 tane çocuklarını doğumda kaybetmişler. Üçüncü hamilelikte ikiz bekliyorlarmış. Doğum sancıları başlar başlamaz hastaneye gitmişler. İkizlerin isimleri bile hazırmış. Biri Taner diğeri Caner.
İkizler doğmuş, kötü haber hemen gelmiş, Taner’i kaybetmişler maalesef. Caner de yoğun bakıma alınmış. Bir süre sonra bir doktor ve hemşire gelmişler Süleyman Bey’in yanına. Caner’in akıbetini açıklayacaklarmış, Süleyman Bey ve Neriman hanım nefeslerini tutmuş, doktorun iki dudağının arasından çıkacak sözü bekliyorlar. Tabi teyzemle biz de heyecanlandık, Caner’in yaşadığını bilmesek heyecandan yığılacak teyzem oraya.
Süleyman Bey tam cümleyi söyleyecekti ki bir kıyamet koptu evde, bir volkan patladı, bi deprem oldu, bi yer sarsıldı. Hepimiz şoka girdik. Hikayeyi filan unuttuk, hepimiz gözlerimizi fal taşı gibi açmış enişteye bakiyorduk, şöyle ki;
-Doktorla hemşire girdi içeri, Neriman’la ben el ele tutuşmuşuz, ne olur bari Caner yaşasın diye dualar ediyoruz, allahım ne olur canerimi bize bağışla, bu seferki yaşasın ne olur, doktor geldi yanımıza oturdu ve….(burada enişte patlıyor)
-ARİF SENİN ALLAH BELANI VERSİN ULEAAANNN!!!!!
-ha?
-YA SIÇARIM BÖYLE İŞE, BOŞ KALEYE ATAMADI PEZEVENGİN EVLADIII!!!!!
-hö?
-YA BU EV UĞURSUZ YA, NERDEN GELDİK AMK, KALK KALK, SON YARIM SAATİ EVDE SEYREDELİM KALK!
-he?
Not: Galatasaray maçı 3-1 kaybetti, teyzem sinir krizi geçirdi, eniştem o akşam ağzından çıkan hiçbir şeyi hatırlamadığını iddia etti ve hala da ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder